Çanakkale Savaşı, tarihin dönüm noktalarından biri olarak kabul edilir. 1915 yılında yaşanan bu büyük çatışma, hem Türk milletinin direnişini hem de askeri stratejileri farklı bir boyuta taşımıştır. Savaşın seyrini etkileyen pek çok faktör vardır. Ancak askeri tarih üzerine yapılan değerlendirmelerde, askerlerin kaleme aldığı günlükler ve mektuplar öne çıkar. Bu belgeler, savaşın sadece askeri yönünü değil, askerlerin manevi hallerini, duygusal yüklerini de ortaya koyar. Dönemin zorlu koşulları ve insanların içsel çatışmaları, bu yazılı belgelerde etkileyici bir şekilde yansır. Günlükler ve mektuplar, savaş atmosferini, askerlerin yaşadıklarını ve hissettiklerini anlamak için kıymetli kaynaklar oluşturmaktadır. Çanakkale Savaşı'nın bu yazılı belgeleri, hem tarihsel bir bellek sunar hem de insan hikâyelerinin derinliğine inmemizi sağlar.
Çanakkale Savaşı’nın başlangıcı, askere giden her birey için farklı duygular barındırır. İlk günler, bilhassa askerlerin kaygı ve belirsizlikle doldurulmuş zihinlerinde sıradışı anlara sahne olur. Bir günlüğünde, bir askerin yazdığı gibi, "Savaşın ilk seslerini duyduğunda kalbinin atışları hızlanır. Kalabalık arasında herkesin yüzünde aynı kaygıyı görürsün." Bu cümle, o dönemin ruh halini açıkça ortaya koyar. Askerler, düşmanla karşılaşacakları düşüncesiyle akıllarında pek çok soru barındırır. Beklenti ve heyecan, çoğu zaman korkuyla birleşir.
Askerlerin günlüklerinde yer alan anılar, onları cesur kılan şeyin yalnızca ünifor değil, aynı zamanda vatan sevgisi olduğunu gösterir. Bir başka yazıda ise, "İlk çatışmanın ardından gökyüzü kan kırmızıydı. O an, her şeyin ciddiyetini anladım," ifadelerine rastlanır. Bu tür ifadeler, savaşın ilk günlerinde yaşanan travmanın her birey üzerinde bıraktığı izleri gösterir. Askerlerin, o an yaşadıkları duygusal çalkantılar, insan ruhunun savaş koşullarında nasıl bir evrim geçirdiğini anlatır.
Çanakkale Savaşı'ndaki askerler için duygusal zorluklar, savaşın fiziksel zorlukları kadar etkili olur. Günlüklerinde ifade ettikleri hisler, sevdiklerinden uzakta olmakla başlar. Bir asker, "Ailemden uzak olmak içimi kemiriyor. Onları düşündüğümde gözlerim doluyor," diye yazar. Bu cümle, pek çok askerin yaşadığı hasret duygusunu ve bunun savaş psikolojisini nasıl etkilediğini gösterir. Uzun süre ailelerinden ayrı kalan askerler, bu süreçte yalnızlık hissini derinlemesine yaşar.
Duygusal zorluklara karşı mücadele eden askerler, dayanışma ve arkadaşlık bağları kurar. Birçok günlükte, "Birbirimize destek olmak, bu zor koşullarda hayatta kalmamızı sağlıyor," gibi ifadelerle karşılaşılır. Bu durum, insanın sosyal bir varlık olduğu gerçeğini yeniden ortaya koyar. Askerler arasındaki dostluk, zorlukları aşma konusunda önemli bir rol oynar. Bu tür ilişkiler, içsel çatışmaların üstesinden gelinmesinde oldukça önemli bir kaynak olur.
Çanakkale Savaşı'na dair yazılan günlükler, sadece bireysel hikâyeleri değil, aynı zamanda kolektif bir tarihi de barındırır. Tarihçiler, bu belgeleri analiz ederek savaşın toplumsal dinamiklerini anlamaya çalışır. Günlüklerin, savaşın gerçek yüzünü gözler önüne serdiği inkâr edilemez. Her bir asker, farklı bir bakış açısıyla savaşın farklı yönlerini aktarmıştır. Bu durum, tarihin çok boyutlu bir olgu olduğunu bir kez daha hatırlatır.
Günlüklerdeki kişisel deneyimler, savaşın fiziksel etkilerinin ötesine geçer. Bir asker, "Bugün, arkadaşımı kaybettim. Bu savaş bana insanın ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi," şeklinde yazar. Bu tür cümleler, savaşın insan yaşamına etkisini derinlemesine gösterir. Günlükler, askeri stratejilerin ve savaş politikalarının ötesinde, insanlık hali ile yüz yüze gelmemizi sağlar. Bu nedenle, tarihsel olarak büyük bir öneme sahiptir.
Askerlerin sevdiklerine yazdığı mektuplar, sadece bilgiler iletmekle kalmaz; aynı zamanda bir dönemin ruhunu yansıtır. Mektuplarda, askerin hissettikleri ve düşündükleri, duygusal bir dille kaleme alınır. Bir askerin mektubunun başında yazdığı, "Bu savaşta yaşananları anlatmak çok zor. Ancak ne olursa olsun vatanım için buradayım," sözleri, mücadelenin arkasındaki değerleri ortaya koyar. Bu tür mektuplar, savaşın sadece bir fiziksel çatışma olmadığını, aynı zamanda bir manevi savaş olduğunu gösterir.
Mektuplar, askerlere yalnız olsalar bile sevdikleri ile bağ kurma fırsatı tanır. "Her gün biraz daha özlüyorum seni, fakat buraya kadar geldim ve geri dönmek yok," diyen bir asker, duygusal sıkıntıları ile mücadelesini paylaşır. Bu tür cümleler, aile bağlarının ve sevginin, zor zamanlarda nasıl bir güç kaynağı olabileceğini gösterir. Mektuplar, savaşın insani yönleri hakkında önemli dersler vermekte ve okuyucuları da derin bir empatiye yönlendirmektedir.
Çanakkale Savaşı’na ait günlükler ve mektuplar, insan ruhunun savaş koşullarındaki evriminin en güzel örneklerindendir. Bu belgeler, tarihimizi anlamak adına önemli kaynaklar sunar. Askerlerin fiziksel ve duygusal mücadeleleri, tarihin derinliklerine inmeyi ve onlar hakkında düşünmeyi sağlar. Her bir yazılı belge, sadece Cağnakkale Savaşı’nı değil, insanlık durumunu da sorgulamamıza yardımcı olur.